skip to Main Content
BİZİ ARAYIN +90 272 213 49 50

Afyon menfi tespit davası

Giriş

Afyon menfi tespit davası, HMK.m.106’ya göre, Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.

Müspet tespit davası bir hak ya da hukuki ilişkinin var olduğunun tespiti için açılır.

Menfi tespit davası ise bir hak ya da hukuki ilişkinin var olmadığının tespiti için açılır. Menfi tespit davası ise bu genel davanın takip hukuku içerisinde görünen şeklidir. Takipten önce veya takipten sonra menfi tespit davası açılması mümkündür.

Menfi Tespit Davasının Konusu

İcra hukuku kapsamında afyon menfi tespit davası ile davacı, para alacağının hiç doğmadığını ya da sonradan sona erdiğini iddia ederek bu durumun tespitini talep eder. Ayrıca davacı sözleşmenin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu da iddia edebilir. Bu dava ile borcun ödeme ile ortadan kalktığının da tespiti istenebilir. afyon menfi tespit davası

Menfi Tespit Davası Açmadan Arabuluculuğa Başvurmak Zorunlu Mudur

Afyon menfi tespit davası açmadan önce arabuluculuğa başvurunun zorunlu olup olmadığı konusu tartışmalıdır.

Ticari nitelikte menfi tespit davasında arabulucuya başvurmak zorunlu değildir:

11. Hukuk Dairesi 2020/4471 E. , 2021/5774 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada Konya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 09.07.2019 tarih ve 2019/728 E- 2019/344 K. sayılı kararın davacı vekili ve davalı …Ş. vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf istemlerinin esastan reddine dair Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nce verilen 05.12.2019 tarih ve 2019/1806 E- 2019/1105 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı …Ş. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalarının ipoteğin fekki ve haczin kaldırılması talepli olduğundan dolayı 6102 sayılı Yasa’nın 5/A maddesine göre zorunlu arabulucuya tabi olmadığını, davacının davalı şirket ile taşınmaz satış protokolü düzenlediğini,

protokol ile dava konusu taşınmazın davacıya vadeli olarak 750.000,00 TL’ye satışı konusunda anlaştıklarını, anlaşma gereğince 30.03.2019 – 27.06.2019 tarihleri arasında çeşitli tarihlerde çek düzenleneceğini, taşınmazın davacıya devredileceğini ancak borç bitimine kadar taşınmaz üzerine davalı şirket tarafından ipotek tesis edileceğini,

borcun bitiminde ise taşınmaz üzerine konulan ipoteğin kaldırılacağını, davacının 01.03.2019 tarihinde taşınmazın tapu kaydını üzerine aldığını, davalının ise taşınmaz üzerine 22.03.2019 tarihinde ipotek tesis ettiğini, davacının sözleşme gereğince üzerine düşen edimlerini tamamen yerine getirdiğini ve taşınmaza ilişkin bütün borçları ödediğini, buna rağmen ipoteğin kalkmadığını, davacının yaptığı inceleme sonrasında taşınmazın üzerine hiç bir ihtarname göndermeksizin ve bilgileri olmaksızın 25.04.2019 tarihinde diğer davalı banka tarafından haciz konulduğunu, davacının herhangi bir borcunun bulunmadığını belirterek, dava konusu taşınmaz üzerine konulan ipoteğin fekki ve haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Dava dilekçesi, davalılara tebliğ edilmemiştir.

Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; davanın nitelik olarak menfi tespit davası olduğu, ipoteğin fekki ve haczin kaldırılması taleplerinin değerlendirilebilmesi için öncelikle davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti gerektiği, bu nedenlerle davacı tarafın dava açmadan önce arabulucuya başvurmadığı ve dava şartlarından olan bu hususun sonradan giderilmesi mümkün olmadığı gerekçesiyle 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile eklenen TTK 5/A (1) maddesi gereğince arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Karara karşı davacı vekili ve davalı …Ş. vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince, TTK’nın 5/A maddesindeki düzenleme ile talep sonucuna değil dava konusuna açıkça vurgu yapılarak dava konusunun bir miktar paranın ödenmesi olması şartı aranmış olduğundan menfi tespit davası niteliğindeki ipoteğin kaldırılması davasının sonuç itibariyle bir miktar paranın ödenmesi/ödenmemesi istemine ilişkin olduğu, yasal düzenleme gereğince bu tür davalarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğunun bulunduğunun kabulü gerektiği gerekçesiyle tarafların istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı …Ş. vekili temyiz etmiştir.

Dava, ipoteğin fekki ve haczin kaldırılması talepli menfi tespit davası olup ilk derece mahkemesince ipoteğin fekki ve haczin kaldırılması taleplerinin değerlendirilebilmesi için öncelikle davacının davalıya borçlu olmadığının tespiti gerektiği,

davacının dava açmadan önce arabulucuya başvurmadığı ve dava şartı olan bu hususun sonradan giderilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine ilişkin verilen karara yönelik istinaf başvurusunun, Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmiştir.

7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı TTK’ ya eklenen dava şartı olarak arabuluculuk başlıklı 5/A maddesinde; “(1) Bu kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesi getirilmiştir. Madde metni herhangi bir tereddüde ve yanlış anlamaya yer vermeyecek şekilde açık yazılmıştır.

TTK’ya bu maddenin eklenmesini sağlayan 7155 sayılı Kanun’un genel gerekçesinin bu konuyla ilgili kısmı ve madde için özel olarak yazılan gerekçe de bu açık anlamı desteklemektedir. Hal böyle iken, menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK’ nın 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan da Yasa Koyucu’ nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı hususu dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, İlk Derece Mahkemesince bu hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu nazara alınmaksızın istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı …Ş. vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalı …Ş.’ye iadesine,

28.09.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İşçi-işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu değildir:

9. Hukuk Dairesi 2021/2740 E. , 2021/6513 K.

“İçtihat Metni”

BÖLGE ADLİYE

MAHKEMESİ : … 8. Hukuk Dairesi

DAVA TÜRÜ : MENFİ TESPİT

İLK DERECE

MAHKEMESİ : … 2. İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, iş sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle verilen teminatın iadesi ile bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkeme kararının özeti:

İlk Derece Mahkemesince tarafların dayanak yaptıkları tüm deliller toplanmış, 30/01/2020 tarih, 2018/583 esas, 2020/99 sayılı kararı ile davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.

İstinaf Başvurusu :

Davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı :

İlk Derece Mahkemesinin kararının yasal ve hukuksal gerekçeleri ile dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun madde 353/1-b.1 hükmü gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Gerekçe:

Taraflar arasında menfi tespit davasında zorunlu arabulucuya başvurulmasının gerekip gerekmediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Dava türleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 105. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesi, “(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” düzenlemesini içermekte olup, bu madde hükmünde tespit davası genel olarak düzenlenmiştir.

2004 sayılı İİK’nun 72. maddesi, “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.

İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.

İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.

Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.

Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.

Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.

Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.

Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” düzenlemesini içermekte olup, bu madde hükmünde de menfi tespit ve istirdat davaları özel olarak düzenlenmiştir.

Davalı-alacaklı tarafından var olduğu savunulan bir hukukî ilişkinin var olmadığının tespiti için davacı-borçlu tarafından açılan davaya, menfi tespit davası denilmektedir. Borçlu, icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilir. Borçlu açtığı davada, maddi hukuk temelli çeşitli nedenlere dayanarak borçlu olmadığının tespitini isteyebilir.

6036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 3. Maddesi; ”Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.

(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemelerine haizdir.

Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde menfi tespit davasında arabucuya başvurulmasının dava şartı olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez.

Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır.

Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir.

Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK m. 32 uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak yukarıda açıklandığı gibi menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, işçilik alacaklarına ilişkin davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır.

Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. İcra İflas Kanunun 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davası, parasal bir mahkumiyeti içeren eda davası niteliğinde alacak ya da tazminatı konu almadığından dava şartı arabulucuğun uygulama alanı dışında kalır. (TANRIVER,Süha Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Mart-Nisan 2020, Yıl: 32, Sayı: 147, s. 111-141; EKMEKÇİ, Ömer/ ÖZEKES, Muhammet / ATALI, Murat / SEVEN, Vural, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, Oniki Levha Yayınları, 2. Baskı, …, Kasım 2019, s. 189-191.)

Somut olayda, davacı işçi tarafından davalı işverene işi bırakmaması amacıyla 95.000 TL bedelli teminat senedi verildiği iddia edilmiş olup, yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, işçi işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kabul edilmelidir. Aksi düşüncenin kabulü, kanun metninin zorlamayla da olsa genişletici bir yorumlanmasına ve davacının mahkemeye erişim hakkının önlenmesine neden olacaktır. Bu nedenle işçi işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin çekin istirdadı ve çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespitini konu alan 10.02.2020 tarihli kararında çek istirdadı davasının konusunun çekin iadesi olduğu ve dava şartı arabuluculuk kapsamında olmadığı, menfi tespit davasının konusunun ise alacak olduğu ve arabulucuya başvurunun dava şartı olduğunu kabul edilmiştir.

Bu konuda yerel mahkemelerin kafası sık sık karıştığı için uygulamada çoğu zaman ne olur ne olmaz düşüncesiyle menfi tespit davası açmadan önce arabuluculuğa başvurulmaktadır. Ancak yukarıdaki kararlar incelendiğinde menfi tespit davası açmadan önce arabuluculuğa başvurmanın zorunlu olmadığı görülecektir.

Takipten Önce Açılan Menfi Tespit Davası

İcra takibinden önce açılan afyon menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. Takip kesinleşmiş olsa bile tedbiren mahkemeye başvurularak takip durdurulur. Teminat göstermiş ve talep etmiş olsanız dahi mahkemenin bu kararı verirken takdir yetkisi vardır.

Takipten Sonra Açılan Menfi Tespit Davası

İcra takibinden sonra açılan afyon menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir. Tedbir talebi ile hacze ve satışa engel olunamaz ancak  satıştan sonra icra veznesine yatırılan paranın yüzde yüz peşin yüzde on beş teminat yatırılarak ödenilmesi önlenebilir.

Teminat-Para Yatırmadan Takip Durdurulabilir Mi?

Süresiz şikayet yoluyla icra hukuka başvuru yapılarak ve bazen suç olan fiiller mevcutsa savcılıktan-ceza mahkemesinden teminatsız bir şekilde tedbir istenebilmekte kimi zaman da kabul edilebilmektedir.

Menfi Tespit Davasında Tedbire Hükmedilmez ve Para Alacaklıya Ödenirse Ne Olur?

Borçlu, afyon menfi tespit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir. Bu iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının kanuni bir istisnasıdır.

Menfi Tespit Davası Nerede Açılır?

Genel yetkili mahkeme olan davalının yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği gibi özel yetkili mahkeme olan takibin yapıldığı yer mahkemesinde de bu dava açılabilir.

Menfi Tespit Davasında İspat Yükü Kimin Üzerindedir?

Afyon menfi tespit davasında kural olarak ispat yükü davacı üzerindedir. Ancak davacı borçlu dava konusu borcun mevcut olmadığını iddia eder ve mahkemeden böyle bir alacağın mevcut olmadığının tespitini isterse, bu halde davalı alacaklı alacağın varlığını ispatla yükümlüdür.

Davacı borçlu, alacağın iradeyi sakatlayan durumlardan biri sebebiyle (hata, hile, ikrah) geçersiz olduğunu iddia ederse bu durumda iddiasını ispatla mükelleftir.

Menfi Tespit Davası Borçlu Lehine Sonuçlanırsa

Afyon menfi tespit davasının borçlu lehine karara bağlanması ile icra takibi durur. Takibin durması için kararın kesinleşmesine lüzum yoktur. (İİK m.72/f.5) Ayrıca borçlunun uğradığı zararın tazmini için haksız şekilde icra takibi yapan ve borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan alacaklı tazminata mahkûm edilebilir. Bu tazminat dava konusu meblağın %20’sinden az olamaz. Bu tazminata hükmedilmesi için borçlunun talep etmesi ve alacaklının takibinde haksız ve kötüniyetli olduğunun ispat edilmesi halinde hükmedilir.

Menfi Tespit Davası Alacaklı Lehine Sonuçlanırsa

Afyon menfi tespit davası davalı alacaklı lehine sonuçlanırsa takip ve haciz devam eder. Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar tedbirle takip durdurulmuşsa aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar “yüzde yirmiden” aşağı tayin edilemez.

afyon menfi tespit davası

Afyon avukat büroları arasında bulunan Çankaya&Kurt Hukuk Bürosu afyon menfi tespit davası olarak da hizmet vermektedir. İletişim:

www.instagram.com/cankayakurthukuk/

www.facebook.com/cankayakurthukuk